Turkcell Super Lig'e karşı duyulan soğukluk neticesinde bugün rotayı Bank Asya 1. Lig'e çevirdim.. Arkadaş gazıyla, bugün oynanan Kasımpaşaspor-Rizespor maçında deplasman tribünündeydik.. Bu vesileyle Recep Tayyip Erdoğan Stadı'nda da bir maç izlemiş olduk.. Öncelikle stadyumdan başlayayım.. Gayet hoş bir stadyum..Sahanın iki tarafı üstü kapalı tribünden, diğer iki tarafı ise evlerden oluşuyor.. Mahalle arasında güzel bir semt stadı.. Akustiği de kendi çapında yeterli.. Kasımpaşalılar bu konuda bayağı şanslı yani.. Tek eksi yanı tartan pist, biraz gereksiz kaçmış sanki..
Maçı kale arkasında, deplasman tribününde ve sinirli Rizespor taraftarı(dünyanın en eğlenceli insanı da bu oluyor sanırım) arasında izlediğim için teknik taktik analizine giremeyeceğim.. Lakin Yekta Kurtuluş'un üçüncü dakikada attığı gol harikaydı.. Golün bu kadar erken gelmesi Rizespor'u şok uğrattı ki daha sonrasında üç pası üst üste yapamadılar.. 20. dakikada sağ bek Engin Aktürk'ün sakatlanıp yerini Ufukhan Bayraktar'a bırakması ve bu oyuncunun da Sertan Eser karşısında dağılmasıyla Kasımpaşspor maçı kopardı.. Zira bu değişiklikten sonraki 10 dakika içinde Sertan muhteşem bir vole ile 2. golü attı, birbirinin kopyası da iki asist yaptı..
İkinci yarıda ise kontrollü bir oyun oynadı Kasımpaşaspor.. Teknik direktör Uğur Tütüneker, tekmelerden bunalan Sertan'ı da oyundan alınca maç iyice rölantiye bağlandı ve 4-0 bitti..
Maçın en ilginç görüntüsü ise devre arasında horon tepmeye başlayan Rizespor taraftarlarıydı.. Bu fotoğrafta tulum eşliğinde oynayan insanların, deplasmanda desteklemeye geldikleri takımları daha ilk yarıda 4 yemiş, maç oynanırken tribünde duyulan her iki kelimeden biri küfür ama işte tulum ve kemençe ortaya çıkınca böyle kendilerini kaybedebiliyorlar.. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir olaydır sanırım bu.. Karadeniz insanına bir kez daha hayran olmamı sağlamıştır bu maç..
22 Mart 2009 Pazar
21 Mart 2009 Cumartesi
Bursaspor 2-1 Fenerbahçe
Maçın tamamını izleyemedim.. Özetini izledim, bugünkü gazeteler baktım, o kadar.. Anladığım kadarıyla Kocaelispor maçından pek bir farkı yok.. Bu sezon da bitmiştir artık.. Mevcut kadronun kalitesizliğiyle bu sezondan umudum yoktu, sezon başında bunu söylediğimde bana "çok karamsarsın" diyenlere de ayrıca selam olsun..
Yazık tabii.. Yani başka da söylenecek bir şey yok.. Şu takıma gönül verenleri, her koşulda "Fenerbahçe" diyenleri, maddi, manevi, elinden geldiğince destek olmaya çalışanları "Fenerbahçe budur" diye kandırmak ayıptır..
Hayır yani, bu takım Fenerbahçe filan değil, ben kabul etmiyorum Uğur'lu, Selçuk'lu, Deniz'li, Wederson'lu bir Fenerbahçe'yi.. Maçın üstünden bir gün geçti, hala sinirim yatışmış değil.. Aklıma geldikçe de kontrol edemiyorum kendimi, terbiyesiz bir insan oluyorum kendi çapımda.. O yüzden kısa kesiyorum.. Allah hepimize akıl, fikir, ve sabır versin..
18 Mart 2009 Çarşamba
Sadettin Saran
Sadettin Saran Mayıs'taki kongrede aday olabileceğini açıklamış bugün.. Sadettin Saran'ın, Aziz Yıldırım'ın yerine geçmek istediği açık ve net bilinen bir şey zaten.. Adaylığını açıklaması da gayet normal bir durum bence.. Normal olmayan basının verdiği tepki.. Haberi okuduğum kaynakların hemen hepsinde "Fenerbahçe karıştı, karışacak" başlaıkları var.. Eğer karışıklıktan kasıt, kongrenin başabaş geçeceği, camianın ikiye bölüneceği ise ben buna inanmıyorum.. Zira Sadettin Saran'ın, Aziz Yıldırım'a hala rakip olabileceğine inanmıyorum.. Belki Fenerbahçe de başka bazı kulüpler gibi taraftar gruplarının elinde olsa veya bu grupların seçimlerde önemli rolü olsa, bu durum değişebilir ama mevcut şartlarla Aziz Yıldırım istediği sürece başkan olarak kalacaktır..
Sadettin Saran'ın, Fenerbahçe ile ilişkisini Cem Uzan-Galatasaray ilişkisine benzetiyorum şahsen.. Pek güvenilir gelmiyor bana.. Belki biraz ağır olabilir ama, kendi menfaatlerini Fenerbahçe'nin üstünde tutabilecek bir adammış gibi sanki.. Kısacası Fenerbahçe'nin başkanı olmasını istemem.. Zaten olması da zor ya..
17 Mart 2009 Salı
Biraz Zor Gibi Artık
Roberto Carlos, yine İspanya'da bir radyoya konuşmuş.. Zaten bir gün Marca'ya, bir gün AS'a, başka bir gün radyolara konuşuyor kendisi.. İspanya'daki gazetecilerle arası nasılsa artık, bir medya organına herhangi bir konu hakkında görüş belirtmesi, Bülent Uygun'un basın toplantısı düzenlemesi kadar olağan bir olay haline geldi bizler için..
Yine "Perez şöyle iyi, böyle güzel" kelamlarından sonra bu sefer "Perez seçilir de dön derse bunu düşünürüm" demiş kendisi.. Fenerbahçe için hala çok önemli bir oyuncu, ligin en iyi sol beki, ofansif açıdan hala standartların üstünde, tamam ama, Real Madrid zor be Carlosum..
16 Mart 2009 Pazartesi
Atılamayan İmzalar..
Tuncay ve Aurelio'nun, birer sezon arayla, bedelsiz ayrılmasından sonra çokca eleştirilmişti Fenerbahçe yönetimi.. Bence bu bir hata değildi.. Sonuçta gitmek isteyen, senden alacağının yarısına Avrupa'da oynamayı hayal eden bir futbolcuyu parayla durdurmak imkansız gibidir.. Fakat Fenerbahçe yönetimi de bunun bir hata olduğunu düşünmüş olacak ki bu sezon erkenden başladı iç transfer çalışmalarına.. Alex, Deivid ve Roberto Carlos ile sözleşme yenilendi.. Fakat iç transfer çalışmasına Ocak'ta başlasanız bile oyuncuların kafalarında başka hesaplar olunca imzalar hemen atılamayabiliyormuş.. Volkan, Lugano ve Selçuk'un imzalarının gecikmesinden anlayacağımız bu..
Lugano, sağlam ve iyi bir savunmacı.. Hatta yanındaki partnerini, Lugano'nun biraz savurgan olan futbolunu dengeleyebilecek bir şekilde seçerseniz inanılmaz sağlam, dünya çapında bir savunma hattı oluşturabilirsiniz.. Ama Lugano'nun yanındaki oyuncu, zaman zaman kendisini bile toparlamakta güçlük çeken Edu olunca, doğal olarak bu sinerjiyi oluşturamıyorsunuz.. Buna rağmen kendisi, Gökhan Gönül ile birlikte yenilgiyi kabullenmeyen, sahada her şeyini vermeye çalışan iki oyuncumuzdan biri.. Fenerbahçe'nin böyle oyunculara ihtiyacı varken, elindekini bırakmak istememesi normal.. Ama işte normal olan başka bir şey daha var; sezon sonunda sözleşmesi bitecek olan, İtalyan pasaportu bulunan Uruguay Milli Takımı stoperi, aynı zamanda kaptanına İtalya'dan bir takımın talip olması.. Hal böyleyken Lugano gitmek isterse yapılacak bir şey, suçlanacak kimse yok.. Giderse üzülürüz tabii ama eminim ki yönetim elinden geleni yapmıştır..
Volkan'a ise yıllık 3 milyon Euro'dan Panathinaikos'un talip olduğunu sadece medyadan değil, Volkan'a çok yakın bir kaynaktan da duydum.. Ama hala tam olarak inanmış değilim, böyle yüksek bir ücret önerilmesine.. Volkan'ın veya menajerinin bilinçli olarak sızdırdıkları abartılı bir haber de olabilir.. Tabii olmayabilir de.. Volkan, fizik gelişimiyle beyin gelişimi ters orantılı bir futbolcu olabilir, psikolojik sorunları da olabilir, kabul ediyorum..Fakat şu var ki; normal şartlar altında Türkiye'nin en iyi yerli kalecisidir Volkan.. Psikolojik sorunu varsa psikolojik tedavi uygularsın, kafa izni verirsin, bir kaç hafta yedek bırakırsın, ama yabancı oyuncu hakkının kalede kullanılmasına kesinlikle karşı olan biri olarak kendisiyle sözleşme yenilenmesi taraftarıyım..
Selçuk ise apayrı bir mevzuu.. Yani hala, Selçuk'un neye güvenerek işi yokuşa sürüyor olmasını anlamıyorum.. Menajerinin gazına geliyor olabilir, lakin bilmelidir ki; Fenerbahçe'den ayrılırsa sonu Serdar Kulbilge'den iyi olmayacaktır.. Bugün Volkan, Fenerbahçe'den ayrılacak olsa Beşiktaş'ın da, Galatasaray'ın da kendisine talip olacağına ne kadar eminsem, Selçuk'un da bu takımlarda kadroya giremeyeceğine o kadar eminim.. İki sezon önce yedek kulübesine girse mutlu olan bir oyuncu, hiç bir aşama kaydetmeden, bugün kulübe rest çekiyorsa o da bambaşka bir olaydır.. Aldığı paradan bir lira fazlasını vermek savurganlık olacaktır kendisi için.. Fenerbahçe'nin, yılda iki maç oynayıp kalanında saç baş yolduran oyunculara ihtiyacı olmadığı gibi, Aragones'in de pas vermeden önce, zor bir integral işlemini çözmeye yetecek kadar zaman dilimini düşünmeye harcayan bir orta saha oyuncusuna ihtiyacı yoktur diye tahmin ediyorum..
13 Mart 2009 Cuma
Fenerbahçe 1-1 Kocaelispor
Fenerbahçe'deki değişimden bahsederken, buna üç temel şeyin aynı anda gerçekleşmesinin sebep olduğunu söylemiştim..
-Semih-Güiza değişikliği
-Emre'nin artan performansı
-Oyuncuların motivasyonlarının ve isteklerinin artması
Bugün sahada Emre, sahadakilerde de hırs veya istek olmayınca Kocaelispor maçından alınan beraberlik pek de sürpriz değil bana göre..
Bir kere daha belli oldu ki, başta Uğur Boral, Kazım Kazım ve Josico olmak üzere birçok oyuncunun bu takımda yeri yok.. Fenerbahçe forması ile sahaya çıkan oyuncular bunlar olunca, bunlardan forma alamayan bir yedek kulübesinin de Fenerbahçe'ye getireceği hiçbir artı yoktur.. Trabzonspor'un yaptığına benzer bir revizyon şart.. Canları istedi mi oynayan, tek bir futbolcunun olmayışı veya kötü performansı ile dağılan bir futbolcu topluluğu Fenerbahçe'yi, Fenerbahçe'nin büyüklüğünü kaldıramaz.. Nitekim kaldıramıyor da..
Fenerbahçe'deki Değişim
Çok değil, bundan 2 hafta önce Fenerbahçe'nin ruhsuz, isteksiz, umut vaad etmeyen oyunu hepimizin içini karamsarlıkla dolduruyordu.. Üstelik bu umutsuzlar kümesi sadece bizi, taraftarı kapsamıyordu.. Kulübün bir numaralı ismi olan Aziz Yıldırım'ın, kulübün resmi dergisine, "takımın oynadığı futbolun kendilerini gelecek için umutlandırmağını" yazması, Aziz Yıldırım'ın adeta sağ kolu olan Ali Koç'un "tünelin sonunda bir ışık göremediğini" söylemesi vs.. Bunların hepsi kulüpteki karamsar havayı çok net bir biçimde gözler önüne seriyordu..
Peki ne oldu da takım, ligin dört büyükler dışındaki en sağlam iki takımıyla oynadığı üç maçı da kazandı, ligin bu en az gol yiyen takımlarına karşı üç maçta dokuz gol atmayı başardı?
Birden fazla neden ve bunların, bu sezon ilk defa bir arada gerçekleşmesi durumu var tabii ;
**Semih-Güiza değişikliği takımın hücum anlamındaki atılımında çok önemli bir yere sahip.. Şu anlaşıldı ki; Güiza da, tıpkı Kezman gibi takımın kimyasına uygun bir oyuncu değil.. Özellikle bu takımın forvet oyuncusunun partner sabitinin Alex olduğunu düşünürsek, hiç değil.. Güiza, özellikle Kadıköy'deki maçlarda top daha Lugano'nun ayağındayken rakip defansın arkasına koşmaya başlayan bir oyuncu.. Böyle olduğunda defansını geriye yaslamayan takımlara (Beşiktaş, Arsenal) karşı pozisyon bulabiliyor -atar, atamaz, o ayrı mesele-..Ama işte tıpkı Güiza'nın Fenerbahçe'ye uygun bir oyuncu olmaması gibi; Fenerbahçe de, Güiza'ya uygun bir takım değil.. Çünkü bu takım iç saha maçlarının yaklaşık yüzde 90'ını, kendilerini savunma ile kaleci arasında 10 metreden fazla alan bırakmamaya adamış takımlara karşı oynuyor.. Hal böyle olduğunda Güiza'ya arkaya koşacak alan kalmıyor, Güiza pozisyon bulamıyor, Güiza gol atamıyor..
Semih ise tam tersi bir oyuncu.. Defansın arkasına kaçmaktan çok, ceza alanı dışına çıkan, rakip defansı da peşinden çıkartan, geriden gelecek oyunculara boşluklar yaratan bir oyuncu.. Uğur Boral'ın, Alex'in, Deniz'in golleri sürpriz değil, Semih'in oynaması ile ilintili bence..
**Emre'nin performansı.. Emre, inanılmaz güzel mi oynuyor, kariyerinin en iyi performansını mı ortaya koyuyor?.. Hayır tabii ki.. Ama Emre, şu takımın oyunun iki yönünü oynayabilen belki de tek oyuncusu olduğundan, gösterdiği vasat üstü performans bile diğerlerinin yanında kendisini bir adım öne çıkarıyor, takımın genel performansına olumlu etki yapıyor.. Emre'nin iyi oyunuyla birlikta yanındakiler de rahatlıyor.. Deniz'in, Selçuk'un performansı da artıyor..
**Yazının başında da belirttiğim gibi oluşan hatta yönetim tarafından dillendirilen umutsuzluğun da bir etkisi var mı, bilmiyorum ama görülen şu ki, oyuncuların hırs ve motivasyonlarında da bariz bir artış var.. Takımın en önemli sorunu da sezon başından beri buydu..Saha içinde, teknik olarak işlerin kötü gittiği barizken buna bir de oyuncuların topa koşmaya üşenen yapıları eklenince tribünde, tv başında çıldırmamak elde değildi.. Şu son üç maçta bu sorun bir nebze olsun halledilmiş gibi.. İkinci Sivas maçında Güiza-Semih-Alex oyundayken, ileri giden Roberto Carlos'un kademesine Alex'in geldiğini görmek, bunun bariz bir kanıtı..
Fakat bu hırslanma durumu, geçici mi yoksa bu üç maçın atmosferinin getirdiği bir durum mu? O konuda kararsızım.. Kendiliğinden de oluşmuş olabilir fakat iyi atmosferlerin, Fenerbahçe takımı üzerinde olumlu bir etki yarattığı da gerçek.. Sırf bu nedenle zor fikstüre bir nebze olsun iyimser bakabiliyorum.. Ama işte "Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor deplasmanlarından istediği puanları çıkarabilir" dediğim bu takım, bir daha ki hafta Bursaspor deplasmanında hiç bir şey oynamadan üç puan da bırakabilir, ve bu beni kesinlikle şaşırtmaz..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)